Neden 101? Sizde de seyahate gittiğinizde bir şeyler yarım kalacak korkusu oluyor mu? Ben gitmeden bi dolu not aldığım için (şuraya git, burayı görmeden dönme, şurada şunu ye, orada bunu yap! gibi) her seferinde o tedirginlikteyim ve her seferinde de o uzun liste tamamlanmadan dönüyorum. Çünkü genelde zaman kısıtlı, bazen ayırabildiğin bütçe yetersiz. Bazen hiç hazırlıksız gitmek istiyorum ama yine dayanamıyorum o defteri dolduruyorum, haritayı işaretlere boğuyorum. Amsterdam için de aynısı oldu tabi. Halbuki ben ondan kanal manzaraları dışında pek bir şey beklemiyordum; benim için herkesin gitmek istediği, popüler, özgür, yoğun bisiklet popülasyonlu şehirdi. Ama bi baktım benim yapılacaklar aldı başını gidiyor, meğer Amsterdam perdelerini kaldırdığında göründüğünden daha fazlasıymış. Ben de ilk defa gidecekler için ilk izlenimlerimi yazayım, önemli noktaları vurgulayayım, benim listemden yaptıklarımı paylaşayım dedim. Daha üstünü çizemediğim baya madde kaldı. İçimden bi ses bu şehirle daha çok buluşacağımızı, yaaani paylaşacak listelerimin artacağını söylüyor. Bu notlar başlangıç olsun, bilinmesi gerekenleri anlatsın diye ilişiverdi o 101 oraya, giriş dersi gibi 🙂
Ulaşım: Amsterdam’da şehri gezmek için en en en güzel yol, yürümek. Hem de hiç yorulmadan, nefes nefese kalmadan. Dümdüz bir şehir, sadece köprülerde hafif kaviste yokuş çıkıyorsunuz o derece. Zaten yürümek bir şehri görebilmek için en güzel yol, Amsterdam bunun için biçilmiş kaftan. Şehir içi toplu ulaşım için tramvay, otobüs, metro mevcut mevcut olmasına ama hiç ihtiyaç hissetmedik bu ilk seferde. Sadece şehir içi ulaşımda geçerli sınırsız kullanım hakkı sağlayan günlük biletler var ‘GVB Day Tickets’. 1 günlüğü 7.5 eurodan başlıyor. Ben o kadar yürüyemem derseniz inceleyin derim ama sadece tramvay, metro, otobüste geçerli unutmayın! Amsterdam Schiphol Havaalanı‘ndan merkeze ulaşmak için hemen ekranlardan Amsterdam Centraal yazan herhangi bi trenin saatine bakıyorsunuz ve perona doğru yetişmeye çalışıyorsunuz. Trenler çok sık ve çok dakikler, dikkat! 10-15 dk sonra Amsterdam Centraal‘desiniz. Hemen otele gitmeyecekler, ben kalmadan dönüyorum diyenler ellerindeki fazlalıkları Centraal’deki ‘Baggage’ kısmına bırakabilirler.
- Ov Chipkaart: Bu kart bizim akbil gibi gerçi biz akbille şehirlerarası trenlere binemeyiz o ayrı ama bu bir kart 😀 Tüm Hollanda’da geçerli. 7,5 euro karşılığında alıyorsunuz (burada şunu da söylemem gerekir; örneğin Schiphol ve Centraal istasyonları arası tren ov kart ile 4,20 euro iken tekil bilet alırken 5.20 euro) Son dakika bir yerlere yetişmeye çalışırken ‘Ay bilet almadım!’ derdinden kurtulmak için bire bir. İçinde para varsa dı dıt okutup geçiyoruz. Binerken okuttuğumuz gibi inerken okutmayı da asla unutmuyoruz ama, bu önemli! Çünkü neden? İlk okutmamızda karttaki miktardan ‘boarding fee’ dediği bir miktar bloke ediyor. Otobüs, tramvay ve metro için bu miktar 4 euro, NS trenler için 20 euro. Yani hangi aracı kullanacaksanız ona göre kartta en az bu kadar olması gerek. İnerken tekrar okuttuğunuzda bloke ettiği miktarı geri verip, seyahat ettiğiniz km. kadar ücret kesiyor. Tabi bloke miktardan daha fazla da ücret ödeyebilirsiniz. Bunu anlamam baya uzun sürmüştü, böyle basit anlatabildiğim için kendimi izninizle tebrik ediyorum 😀
- Bisiklet Mevzuu: Amsterdam gerçekten de tam bir bisiklet şehri. Bisikleti ulaşım aracı olarak kullanabilmek..rüya gibi. Herkeste var, arabadan çok bisiklet görüyoruz! Bazı bisikletlerin freni ve vitesi bile yoktu. O derece ustalar bu konuda. Kiralık bisikletler de gördüm. Yaya olarak kendimi onlardan korumakta baya zorlanmışken, gezi amaçlı bisiklet kiralamak ne derece doğru olur bilemiyorum. Biz henüz bu seviyede değiliz diye düşünüyorum 😀
Konaklama: Burada hemen bizim kaldığımız otelden bahsedip geçeyim. Eğer çok para vermek istemiyorum, temiz çarşaf bana yeter diyorsanız adresiniz burası olacak. Biz IBIS Budget Otel’de konakladık. Konumu çok iyi değil, merkezin dışında. Havaalanına git-gel devamlı ücretsiz servisleri var. Havaalanından da merkeze ulaşım hem çok kolay hem de 10-15 dk. arası. Otelin karşısında otobüs durağı da var, ama baya esiyor 🙂
Ekim sonu Kasım başı orada olduğumuzu ve mont ile gezdiğimizi önden söyleyeyim. Hava iki gün güneşliydi ama üçüncü gün ortadan kaybolunca şapkalar ortaya çıktı 🙂
Müzeler Bölgesi: Amsterdam’da müze sayısı baya fazla. Bence en güzelleri ve gerçekten müze diyebileceklerim ‘Museumplein’ denilen müzeler bölgesinde, kocaman yemyeşil bir çevre düzenlemesinin etrafında konumlanmış. Müze işi ilgi alaka meselesi tabi ki ama Van Gogh’un ürettiği eserlerin orijinallerine yakından bakmak heyecanlı değil mi? Hadi hadi gidersiniz gelmişken 🙂
- Van Gogh Müzesi: Gezmesi en keyifli olanı. Önceden internetten bilet alınnn, o soğukta kuyrukta beklemeyinnn! Ben kalabalık azalır rahat gezeriz diye 16:00 seansına almıştım bileti ama ortalık ana baba günü gibiydi. Belki en erkene almak işe yarayabilir. Müze ziyaretlerinde ufak kitaplar almayı sevenler 3. kattaki kitapçıya uğramayı unutmasın.
- Stedelijk Müzesi: Modern sanattan hoşlananlar koşuun. Ama önceden bilet almayı unutmayın. Online bilet alırken tarih ve seans seçmiyorsunuz. Biz de istediğimiz zaman girebildik. Öğrenci indirimi de var.
Aklımda kalan ama gidemediğimiz Rijksmuseum da var. Çok güzel bir binası, yeşil çimlerden bakınca önündeki havuz ile çok güzel bir manzarası var. Hollanda altın çağının tanınmış ressamlarının ünlü eserleri görülebilir. Bahçesine de ücretsiz girebilirsiniz.
Döndükten sonra orada yaşayan arkadaşım daha bir önceki gün gezdiğim müzelerden parti temalı fotoğraflar paylaştı. Biz döndükten sonra neler oluyor orada dedim tabi hemen. Meğer yılda bi sefer, Kasım ayının ilk cumartesi günü ‘Museum Night’ oluyormuş. Workshoplar, konserler, performanslar. Yani hani belki gidişiniz o tarihlere denk gelirse anca.
Anne Frank’ın Evi: En etkileyici yer. Anne Frank’ın 14 yaşındaki iken 2.dünya savaşı sırasında Nazilerin Amsterdam’ı işgali sırasında saklandığı ev. Tarihi yerleri bu yüzden seviyorum, gerçekleri balyoz gibi kafamıza kafamıza vurduğu için. Bilet almak yukarıdaki müzelere almak kadar kolay değil maalesef. Diğerlerine 2 gece önceden almış olsam da Anne Frank Evi için aylar önceden biletinizi almanızı öneririm.
- IAmsterdam Card Alsak mı Almasak mı? : Bu kart çoğu müzeye ücretsiz giriş ve toplu taşımayı ücretsiz kullanım hakkı sağlıyor. Ama Anne Frank Evi ve Rijksmuseum için geçerli değil mesela. Ben hesap kitap yapıp almamaya karar vermiştim, siz de hesaplarınızı yapın. Toplu taşımayı çok sık kullanacaksanız (NS trenlerde geçerli değil!) belki karlı olabilir ama pek sanmıyorum.
Vondelpark: Şehrin içinde kocaman bir park. Bol oksijenli, ördekli, martılı mola yeri. Ne olur bizde de olsa böyle dev parklar!! Böyle zamanlarda hem içimde olduğum ortama bayılıyorum hem de aklıma gelen bu sorularla, bize sunulan yaşam imkanlarıyla daralıyorum. Hazır bulmuşken tadını çıkarın bence. Hem müzeler bölgesine de çok yakın. Albert Heijn’dan alın bir şeyler, parkta mini piknik yapın. Hem cebinize de dost 🙂 Vondelpark en büyüğü ve en bilineni. Şehirde park çok, google maps’i açın, istediğiniz yeşil parkı seçin içinden. Bi de benim gitmek isteyip de gidemediğim var, Hortus Botanicus, belki siz benden önce gidersiniz.
Hangi Sokaklardan, Meydanlardan Geçelim? : Şehirde yürümek, kaybolmak, kendi sokaklarını bulmak en güzeli. Ama yine de herkesin güzelliğine onay verdiklerini de görmeden geçmemek lazım değil mi 🙂
- Dam Meydanı: Bunu söyleyip üzerimdeki yükten bir an önce kurtulmak istedim 😀 Hani bi meydan vardı yaaa neydi adı? diye düşünürseniz diye yazayım dedim. Çevresinde Amsterdam Kraliyet Sarayı, Yeni Kilise (Nieuwe Kerk, içinde dönemlik sergiler oluyor) ve ulusal anıtı görebilisiniz. Gitmezsiniz diye düşünüyorum ama Madame Tussauds müzesi de burada (gider misiniz yoksa :D). Biz gittiğimizde lunapark da kuruluydu, şu yazımda anlatmıştım.
- Rembrandtplein ve Leidseplein de görülmeli.
- Dokuz Sokaklar (The Nine Streets/ 9 Straatjes): Haritadan bakınca Anne Frank’ın Evi’nin altında, merkezin batısında kalan, küçük, düzenli, parsel parsel görünen alandaki 9 sevimli sokak. (Reestraat, Hartenstraat, Gasthuismolenstg., Berenstraat, Wolvenstraat, Oude Spiegelstr., Runstraat, Huidenstraat, Wijde Heistg.) Vintage, tasarım dükkanlar, Karaköy’deki gibi kafeler, dar kanallar, çok güzel manzaralar buralarda. Mimari çok güzel olduğundan tüm dükkanlar, kafeler de ayrı güzel görünüyor zaten. Bu sokaklardan mümkün olduğunca sık geçin.
- Singel: Dokuz Sokaklara yakın, oralardan geçerken uğrayın.
- Leidsestraat: İlk gün Stedelijk’ten çıkmışız merkeze doğru yürüyoruz. İkinci kanaldan da geçtikten sonra ilerde bi sokak..ışıklarla süslenmiş. Tabi oraya doğru çekiliyoruz. Sağda solda tanıdık mağazalar var, baya kalabalık. Arada fast food’çular.
- Kalverstraat: Leidsestraat’tan sonra büyük ihtimalle bu rotayı izleyeceksiniz zaten merkeze doğru giderken. Burası da ışıl ışıl, ortasından tramvay geçmeyen İstiklal Caddesi gibi. Burada tanıdık mağaza sayısı daha da artacak (Çoğu mağaza zaten Türkiye’de var. Ucuza alayım durumu da yok euronun 4,5 olduğunu hatırlarsak). Yolun sonunda hoop Dam Meydanı’ndayız.
- Nieuwendijk: Dam Meydanı’na ulaştıktan sonra karşıdaki ışıklı sokağa girersek bu sefer Nieuwendijk’teyiz. Burası da Kalverstraat’ın devamı gibi, bu sefer yemekçiler ağırlıkta gibi geldi bana sanki. Yemekçiler ve bilimum tatlıcılar demem gerekir. Amsterdam’da gece geç saatlerde bile tatlı satan yerler açık.
- Spui: Restoranların, kaldırımlara masalar atmış kafelerin bulunduğu meydan havasında sokak, mola verilebilir.
- Pieter Cornelisz Hooftstraat: Eğer ilgileniyorsanız burada daha lüks markaların mağazalarını bulabilirsiniz. Ama daha güzeli Taschen burada! Müze gezer gibi o kitapları incelemek serbest. Buraya kadar gelmişken beğendiklerinizi kaçırmayın bence. Ayrıca Tesla’nın elektrikli araba modellerini yakından incelemek isterseniz o da burada.
- Haarlemmerstraat: Bu sokak acayip bi sokak. Acayip dükkanlar var ve sayıları oldukça fazla. Çok erken gelmeyin o yüzden bu sokağa, dükkanlar bi açılsın, bi kendilerine gelsin. Siz de rahat rahat dolaşın. Eminim beğendiğiniz bi tane çıkacaktır.
Kurulan Pazarlar: Pazar gezmeyi seviyor musunuz? Ben sebze-meyve pazarını bile gezmeyi seviyorum. Ama henüz bizim pazarlar kadar seslisini pek görmedim 🙂
- Noordermarkt: Cumartesi ve pazartesi günleri burada pazar kuruluyor. Cumartesileri organik pazar, pazartesileri ikinci el pazarı. Pazartesi Anne Frank’tan sonra uğruyoruz buraya. Yakın noktalar birbirlerine. Güzel, zaman harcamaya değecek parçalar gözüme çarptı hep. Küçük sevimli meydanda sokak müzisyenleri, köşe başında Winkel’de elmalı turta molası, pazardan seçilen minik anı ile pazartesi pazartesi olmaktan çıkıyor burada. Sevenleri yetişsin ! 🙂
- Albert Cuypmarket: İkinci akşam Van Gogh müzesi çıkışı bi arkadaşımın önerisi ile yemek yemeye gidiyoruz. Yine yürüyoruz tabi. Güzel mahallelerden geçiyoruz. Yol üzerinde not edilecek yerler var yine. Hava da kararmış. Sonra haritanın götürdüğü noktaya geliyoruz. Tuhaf bir sokak, pazar kurulmuş herhalde, kaldırılıyor,çok az kalmış. Etrafta pazardan atıklar var. Yol kenarındaki dükkanların kepenkleri kapalı. Yanlış geldik herhalde, haritalara güvenip yanıldığımız olmadı değil çünkü. Yine mi yine mi derken aradığımız yeri buluyoruz, oturuyoruz. Sonra kendi haritamı bi açıyorum, o kaldırılan pazar meğer benim listemdeki Albert Cuypmarket’miş. Yürüdüğümüz yerler de Amsterdam’ın De Pijp mahallesi. Görmek kısmet olmadı ama burası 1905’ten beri kurulan baya ünlü bi sokak pazarı.Pazartesi’den Cumartesi’ye her gün kuruluyor. İçinde her telden olduğunu düşünüyorum. Bi dahakine kesin giderim sokak lezzetlerini tatmaya.
- Waterlooplein: Yine yanından geçip sonradan fark ettiğim pazarlardan biri. Biz ulusal opera&bale binasını bulmaya çalışırken tezgahların yanından geçiyoruz. Aaa burada da mı ikinci el pazarı varmış diyorum hatta ama çok beğenmiyorum. Burası da waterloopleinmiş meğer. Benim pek hoşuma gitmedi. Pazar ve tatil günleri hariç her gün kuruluyormuş.
- Bloemenmarkt (Çiçek Pazarı): Hollanda kafamızda çiçeklerle çoktan bağdaşık durumda zaten değil mi. Yani bizim çiçekçilerde ‘Bunlar neden bu kadar pahalı?’ sorusuna cevaben gelen ‘Onlar ithal ama Hollanda’dan geliyor’ ile çoktan öğrendik bile. İşte Amsterdam’da da yüzen çiçek market baya bilindik ama beni de en çok hayal kırıklığına uğratan yer diyebilirim. Ben türlü türlü çiçekler, hiç bir yere bulamadığım yeşil yapraklı bitkiler arasında hangisini alsam, acaba uçağa sokabilir miyim soruları arasında kalacağımı sanarken hepsinde hediyelik tohumlar, bildiğimiz yemeklik soğan gibi lale soğanları. Sadece birinde çok beğendiğim kaktüsler oldu, o kadar. Mevsimsel bi durum da olabilir tabi, bilemiyorum.
- Spui meydanında her cuma kurulan kitap pazarı Book Market, Amsterdam’ın merak ettiğim ama henüz gidemediğim kuzey bölgesinde kurulan IJ Halen Flea Market gitmek isteyip gidemediklerimden.
Amsterdam’da Yasal Olan Bazı Mevzuular: Amsterdam’a seyahat planı yapan herkes zaten bu konulara biryerlerde denk gelecektir. Burada kumar oynamak, uyuşturucu kullanmak serbest. Yürürken çoğu zaman tuhaf ve kötü bir koku gelecek burnunuza. Ot kokusuymuş meğer. Red Light District gerçek, gizli kapaklı yapılanlar burada alenen sergileniyor. Oldukça da kalabalık. Burası gerçekten turistik bi mekan aslında. Aileler, bebek arabaları. Tuhaf, yorum yapmak istiyorum ama doğru kelimeleri bulamıyorum sanırım.
UFAK TEFEK NOTLAR:
– Amsterdam merkezin dışında kalan Joordan mahallesi (haritadan baktığınızda batıda kalan kısım) şehrin en güzel mahallesi olabilir. Dokuz sokaklar, Noordermarkt, Anna Frank’ın Evi hep bu mahallede kalmış oluyor.
– Oud-west şu an merak ettiğim bölge, ilk fırsatta o taraflarda keşfe çıkmalı. De Pijp tarafına geçerken uğramış gibi olduk, gözüme güzel şeyler takılmıştı, gitmeli.
– Orda bir EYE Filmmuseum var uzakta, gitmesek de görmesek de bizimdir. Bi dahaki sefere uğranılsın.
– Amsterdam Ulusal Opera ve Bale’de her salı 12:30 da ücretsiz ‘Lunch Concert’ dedikleri mini konserler oluyor. Belki yer vardır, biletler ucuzdur umuduyla siteye bakarken denk geldim bu bilgiye. Biz gittiğimizde Shuann Chai – piyano konseri vardı. Seçtiği parçaları çok beğenmesek de keyifli bi yarım saat geçirdik. Gününüze güzellik katmak isterseniz uğrayın, ama biraz erken sıraya girin 🙂
– Yürürken evlere çok dikkatli bakın. Gerçi dikkatli bakılmasa bile fark edilecek düzeydeler. Evler hep öne, arkaya, sağa sola yatık vaziyette.
– Sürekli ‘coffeeshop’ yazan yerler ile karşılaşacaksınız. Ben çoğu sefer içeri girip mola vermeye niyetlendim ki hep aklıma geldi bu coffeeshop o bildiğimiz coffeeshop değil. Buralar yoğun duman altı bölgeler. Rahatsız olmazsanız girip bi atmosfere bakabilirsiniz, nasılmış bana da söylersiniz sonra 🙂
– Değişik bir etkinlik ararsanız Holland Casino’ya uğrayabilirsiniz. İçerisi makineler ile dolu. Aynalar, ışıklar değişik bir ortam var. Giriş ücretli, 5 euro.
– Kanallarda yüzen evler, bu evlerde yaşayan insanlar var. Dikkatli bakın.
Çok güzel bi tatil olsun, görüşürüz!
2 Comments
ilhami
Şubat 17, 2019 at 11:47 amMerhaba,
1 ekim amsterdam gezisi planlıyoruz çok soğuk olurmu mont getirmeye gerek var mı? Bir de amsterdamın köylerini de gezmeyi planlıyoruz asgari kaç güne ihtiyaç var bilgi lendirebilirzeniz sevinirim
pinardurak
Şubat 18, 2019 at 5:18 ammerhaba,
çok çok dondurucu soğuk olmasa da montsuz gitmemenizi tavsiye ederim. biz ekim sonunda montlu ve şapkalı gezmiştik. ocakta ise donmuştuk 🙂 biz ikinci gidişimizde sadece zaanse schans’a uğramıştık. ilk gidişimizde yalnızca amsterdam’da 4 gün kalmıştık. bence çok güzel bir şehir, ne kadar çok gün o kadar iyi. bazıları bir günü amsterdama ayırıp diğer günler köylere de gidebiliyor ama size kalmış, bence şehre en az 2 gün ayırmalı.