Köybaşı Caddesi kıvrıla kıvrıla boğazı takip ederken yol boyunca eşlikçileri çoktur. Bir tarafında boğaz ile arasına girmiş, bakanı hayallere sürükleyen güzel yalılar, diğer tarafında sanki caddenin vitrini gibi her biri farklı, insanı cezbeden alımlı dükkanlar, küçük apartmanlar. Arkalardan, tepelerden yola inen meraklı ara sokaklar. Hepsi bir bütün halinde.
Köybaşı Caddesi’nin genişlediği yerde, nispeten daha sakin kısmında, Emek Mantı’nın yanında 2 ay önce açılmış Nanny İstanbul. Korkutuyor önce beni acaba az önceki bütünlüğü bozar mı diye. Haftasonu önünden geçerken kalabalığı görünce bende yine bir endişe. İçerde oturmak için önünde saatlerce sıra beklediğin o popüler mekanlardan mı olacak yoksa? Yok yok değildir, yakışmaz ki hem buraya. Biz en iyisi bir haftaiçi gelip durumu anlayalım. Derken haftaiçi bir gün giriveriyoruz içeri. Dışarıdan göründüğü kadar içerisi de çok şık. Şu evde hiç bir şeye benzemeyen, ama mekanlarda kullanıldığında bayıldığımız Edison ampüllerden de var hem. Ortada da bir tane büyük masa. Öğrendiğimize göre bazı zamanlarda ‘chef’s table’ mantığı ile kullanılacak; yani restoran şefi o masaya özel tadımlık bir menü hazırlayıp sunacak.
Aa o da ne, duvarda kocaman bir portre. Pek tanıdık değil ama yanında yer alan yazıyı okuyunca ve hakkında hemen kısa bir google araştırması yapınca, kendisinin (hakkında çok kesin bilgiler olmasa da) günümüz Gana bölgesinde doğmuş, Jamaika’ya köle olarak götürüldükten sonra köleliği reddedip kaçmış, 18. yy. Jamaika ulusal lideri Queen Nanny olduğunu öğreniyoruz. O zamanlar yıllar yıllar sonra duvarlara resminin yapılacağını, hatta fotoğraflara fon olup bir çok ‘like alacağını’ bilse ne derdi bilemiyorum ama bir vesileyle kendisini tanımaktan mutlu oluyorum.
Queen Nanny’ye karşı oturup menüyü inceliyoruz. Menüde tatlılar, sandviçler, atıştırmalıklar, salatalar, çorba ve aç olanlar için makarnalar, Jamaika usulü tavuk ve mini burger var. Bir de epey geniş bir kahve menüsü. Nitelikli kahve yaptıklarını bilmediğimden böyle fazla çeşit sunmalarına daha da fazla şaşırıyorum ve tabi seviniyorum. Biz cortado ve cappucino denedik, kahve bilgimiz süper değil ama baya beğendik. İsterseniz kahvenizi alıp yolunuza devam da edebilirsiniz. Tatlılar baya iyi gözüküyordu, hele browni, üzerinde oluşan o ince kahverengi tabaka tam olması gerektiği gibiydi. Bir dahakine denemek istiyorum. Pasta şefleri Elif de küçüklükten beri mutfağa ilgisi olup, kendini yetiştirmiş, güleryüzlü tam yaptığı tatlılar gibi şeker biri. Servis elemanları da öyle, henüz 18 yaşında ve yaptıkları işi seven, blog okuyan kızlar 🙂
Biz kahvelerimizi içip hesabı öderken mekan sahibi Adnan Bey, herkese sorduğu gibi bize de soruyor nasıl bulduk kahveleri diye. O arada bizim için bir de chemex demliyorlar, onu da hafif ve lezzetli buluyoruz. Kendisinin uzun yıllar mekan işletmeciliği tecrübesi varmış, Nanny de araştırmaların ve tecrübenin sonucu ortaya çıkmış. Yakın tarihte olmasa da Anadolu yakası ve yurtdışında da yer almak planları arasında. Öğrenince içimi rahatlatan başka bir konu ise Adnan Bey’in Yeniköy’lü olması. Yani başta bahsettiğim o endişeleri biraz azaltan. Çünkü kendi mahallesini benden daha çok önemseyecektir diye düşünüyorum 🙂
Bence keyifli bir mekan olmuş burası, her gün Yeniköy yollarını arşınladığım zamanlarda açılmış olsaydı muhakkak sık sık uğrardım. Çok kalabalıksa da kahvemi alır çıkardım. Şimdiden yine sakin zamanlarında kahvaltıya uğramayı düşünüyoruz. İlk seferde olduğu gibi her seferinde mutlu ayrılmak istiyoruz Nanny’den 🙂
No Comments